Tarıma dayalı toplum yapısından, gittikçe gelişen
endüstrileşmiş toplum yaşamına geçiş 2. Dünya savaşı neticesinde belirmeye
başlayan bir kavramdır. Bu geçiş süreci ile birlikte yeni bir toplumsal yapı
oluşmuştur. Bu yapı ile birlikte pazar ekonomisi canlanmış, tüketim toplumu
kavramı gündeme gelmiş, üretimin ve pazarlamanın önemi artmıştır ve böylece
reklâm kavramı önem kazanmıştır.
“Günümüzde üretici ile tüketici arasındaki
mesafenin artması, çok değişik mal ve hizmetlerin tüketicilere tanıtılması
gereği ve eski mamullerin geliştirilerek yeniden pazarlara sunulması, reklâmı
bir iletişim aracı olarak karşımıza çıkarmıştır.” Reklâmın kullanımında
ülkelerin ekonomik koşulların önemi büyüktür. Ülkelerin ekonomilerinin
gelişmişliği ile doğru orantılı olarak, reklâm kullanımı da artmaktadır fakat
ülkelerin ekonomik koşulları ne olursa olsun neredeyse tüm ülkelerde reklâma ve
pazarlamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle ise liberal ekonomilerin
uygulandığı ülkelerde reklâma olan ihtiyaç günden güne artmakta ve reklâm daha
önemli bir konuma gelmektedir
Reklâm, bir mal, hizmet ya da fikrin bedeli
ödenerek, kişisel olmayan bir biçiminde tanıtımının yapılmasıdır. Reklâmın
tanımından da anlaşılacağı üzere, reklâm temelde bir tanıtım faaliyetidir ve
tanıtılan herhangi bir mal, ürün veya fikir olabilir. Bir başka deyişle reklâm;
dergi, gazete, radyo, televizyon, sinema gibi kitle iletişim araçlarının
kullanımıyla yer ve zaman satın alınarak bedeli ödenmiş olarak gerçekleştirilen
tanıtım faaliyetidir ki bu da reklâmı ayırt eden önemli faktörlerden biridir
çünkü reklâm kişisel olarak gerçekleşmeyen bir faaliyettir. Reklâmın binlerce
tanımı olmasıyla birlikte, reklâm kavramı yukarıdaki gibi özetlenebilir.
Reklâmcılığın yeni gelişmeye başlayan bir sektör
olarak kabul edilmesine rağmen, başlangıcı insanların birbirleri ile ilk ilişki
kurmaya başladıkları döneme kadar sürer. İlkçağlarda insanlar satacakları malın
özelliklerini kendileri sözlü olarak anlatarak müşteri çekmeye çalışmışlardır.
İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinde ihtiyaçların daha az olmasına rağmen, insanlar
bir malı kitlelere iletmek için bazı araçlara ihtiyaç duymuşlardır, bu
dönemlerde reklâm ilkel ve malın kendisi ile sözlü olarak basit bir biçimde
yapılmıştır.
İlkçağlarda dahi insanlar ilkel olmasına rağmen
reklâm faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Örnek vermek gerekirse eski Yunan’da
sokak çığırtkanları, ellerindeki malları ve köleleri satarken, fermanlar
okuyarak günümüz radyo jinglelarına benzer şarkılar söylemekteydiler. İlk
yazılı reklâmın tarihi net olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık 5000 yıl önce
sahibinden kaçan bir kölenin bulunması amacı ile mısır’da hazırlanmış yazılı
bir ilanın var olduğu sanılmaktadır.
Ortaçağda okuma yazma bilenlerin sayısının artması
sözlü reklâmın ve tabelaların yerini yazılı ilan ve reklâma bırakmıştır. Ancak
bunlar bugünkü anlamda afişler değildi, şehrin meydanlarına ve kilise
kapılarına asılan ilanlar şeklinde idi. 15. Yüzyılda matbaanın icadı her alanda
olduğu gibi reklâmcılıkta da yeni bir çığır açmıştı. Böylece, satılacak
mamulleri halka tanıtmak için bastırılan el ilanları daha çok insana ulaşma
imkânı bulabilmişti. İlk yazılı ilan “1480 yılında Londra’da bir kilisenin
kapısına asıldı, bu ilan william Caxton’un rahipler için hazırladığı “the pires
of salisbury usa” adlı kitabın afişiydi”. İlk gerçek ilan ise 1630 yılında
ingiltere’de yayınlanan “whitney new” gazetesinde yer almıştır. Bu çalınmış 12
altının geri getirilmesi halinde hediye vadeden bir ilandı.
17. Yüzyıl, basının ortaya çıktığı ve insanlar
arası iletişimin en önemli araçlarından biri olmaya başladığı dönemdir. Basının
gelişimiyle birlikte “basın reklâmcılığı” kavramı da ortaya çıkmıştır.
Avrupa’da doğan basın reklâmcılığı daha sonra Amerika’da hızla gelişmiştir.
Amerika’da basın reklâmcılığının babası olarak Benjamin Franklin kabul edilir.
Franklin, 1729 yılında “pennsylvania gazette” adlı gazetesinde hem ilana hem de
reklâma yer veren cesur bir girişim sergilemiştir. Franklin tarafından
hazırlanan Amerika’nın ilk gazete reklâmı bir sabun ilanıydı ve baş makalenin
üstüne yerleştirilerek okuyucunun dikkatini çekmesi sağlanmıştır.
Aynı dönemde Avrupa’da, Londra’da, times
gazetesi’nin kurulmasıyla reklâmcılık bir meslek haline geldi. Daha sonra 1812
yılında Londra’da bir reklâm ajansı kuruldu. Böylece reklâmcılık daha bilinçli
ve planlı yapılmaya başlandı. Oysa dünyada ilk reklâm ajansı kurma fikri
Fransız düşünürü Montaigne tarafından ortaya atılmıştır.
19. Yüzyıla gelindiğinde reklâmcılığın hızla
gelişmeye başladığı görülmektedir. Bu dönemde gazete ve dergilerin nispeten
ucuz üretilmesi, baskı tekniklerindeki gelişmeler ve renkli baskıya geçiş
reklâmcılığın gelişmesinde rol oynayan önemli etkenlerdendir. 20. Yüzyılda da
reklâmcılığın gelişmesi geçmişine paralel olarak devam etti. Artık mal
üretmekten çok satmanın güç olduğu anlaşılmış bu da üreticilerle reklâmcıları
yakınlaştırmıştır. 1920’lerde, radyonun yayın hayatına başlaması amerikan
reklâmcılığını bilimsel bir platforma oturtmuştur. Reklâmcılığın ilk yazılı
anayasası olarak kabul edilen “printer’s ink nizamnamesi” de bu dönemde
gerçekleşmiştir.
KAYNAK: http://eksisozluk.com/entry/6252311
/eldorado
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder